30 Aralık 2016 Cuma

Hurmayı Seven Kedi

  Küçücüktü yuvamıza ilk geldiğinde. Şaşkın ve meraklı bakışlarıyla evin neşesiydi Fıstık. Geldiği günden beri beni hep annesi zannetti. Ona göre ben anne kediydim o yavru kediydi; bana göreyse o, hayatımda sahip olabileceğim en iyi dosttu. Ben yattığımda yatar, kalktığımda o da uyanır; dışarı çıktığımda kapıda beklerdi. Korktuğundaysa arkama saklanırdı. Mesela evde ne zaman elektrikli süpürge çalışsa, oturduğum koltuğun arkasına ilişir, bir yandan da tek gözle süpürge geliyor mu gelmiyor mu diye bakardı. Büyüdüğünde de bir şey değişmedi ve ne zaman korksa arkama saklanmaya devam etti. Takıntıları vardı Fıstık'ın. Mesela yerde kare veya dikdörtgen bir kutu, çanta veya yastık bulsa; gider onun üzerine bir güzel yerleşirdi ve asla o nesnenin dışına çıkmazdı, bir patisi bile dışarıda olmazdı. Hatta yuvarlak boş çamaşır sepeti favori mekanıydı. Sanki o sınırların içindeyken güvende gibi hissederdi veya kimse onun keyfini bozamazmış gibi. Eve misafir geldiğinde dolabın arkasına saklanır ve onlar gidene kadar çıkmazdı, kendini yabancılara sevdirmezdi. Misafirler gider gitmez de yanıma gelir, sevdirirdi kendini. Evin içinde ben neredeysem o da hep oraya gelirdi. Ders çalışırken masamda hep dört tane pati vardı, uyurken de hep horlardı :)

  Evde 'Fıstıık!' diye adını seslenip çağırırdım yanıma. Uyuyor olsa bile, koştura koştura gelir ve konuşarak -miyavlayarak- bir şeyler söylerdi. Ben uyuyacağım zaman da aynı şekilde koşarak gelir, benim uyuduğuma emin olduktan sonra giderdi. Bir gün uyku tutmamıştı, o beni uyuttuktan sonra kalktığımda koridorda bana seni uyutmamış mıydım ben der gibi bakmıştı. Evet, böyle bakmıştı. Çünkü insan, kedisinin her halinden gerçekten anlar. Sadece kedi besleyenler bilir bunu. Ev ahalisinden birinin kolu, ayağı, karnı veya bir yeri ağrıdığında gidip patileriyle masaj yapardı. Hisleri çok güçlüydü ve kendince iyileştirmeye çalışırdı. Kısa süreliğine Antalya'ya gittiğimde hiç mama yemeyip, odada tüm gün miyavladığını söylemişti annem. Ve benim gelmemle yine her şey normale dönmüştü.. Mamaları ikişer ikişer yemeye devam etmişti. :)

  Bir de en çok, Ramazan ayında kendini gösterirdi Fıstık. Masaya bıraktığımız hurmaları sabaha ısırılmış veya yenilmiş olarak bulurduk. Oysa normalde hiç masaya çıkmazdı. Kokusu mu tadı mı hoşuna giderdi bilmiyorum ama, hurma yiyen kaç kedi vardır dünyada?

  Böylece geçti yıllar, her anımda dört patiyle birlikte, her duyguma ortak bir kedi. Sonra İstanbul'a geldim. Her gün onu düşünüyordum. Fıstık nasıl, iyi mi, yemek yiyor mu, oynuyor mu.. Kendimi kolsuz kanatsız hissettim. Telefonumun profil resmine onu koydum. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezken uzaklık beni epey üzüyordu. Böyle bir dostluk. İzmir'e ne zaman gelsem kapıda karşılardı, birkaç miyavlamayla ve ters bir bakışı var onunla bakar özlettin kendini derdi. Sonrada ayaklarıma dolanır, homurdanmaya başlardı. Mutluluk hırıltıları, pembe ıslak burnu, bal gözleriyle bir taneydi Fıstık.

  Hiç unutmam o günü, yine İstanbul'dan gelmiştim, her zamanki gibi ilk işim kedimi görmek.. Seslendim; seslendiğimde öbür odadan gelen kedi ortalıkta yok. Bir yerlerde uyuyakalmıştır diye düşünürken salona girdim, ah evet prensesim koltukta yatıyor. Yanına gittim, patisini aldım ellerime. Soğuk. Karnına koydum ellerimi, yanağına, gözlerine, hareket etmiyor. 'Yapılır mı bu bana!' dedim 'Şakanın sırası mı?' yine cevap vermedi. Birkaç saat önce evde koşturan kedi, aniden bırakıp terk etmiş bedenini. Üstelik, onu en son sevdiğim koltuğun üzerinde, üstelik beni beklerken. O koltuğa bir daha oturamadım.

En iyi dostumun toprağa gömülüşünü seyredemedim.
Kaçtım. Ve kalbimde o hep tatlı bakışlarıyla kaldı.

Günlerce, aylarca ağladım.
Hala ne zaman onu hatırlasam büyür yüreğim.

-
Bal gözlüme, dostuma...

Semiha

5 Ocak 2016 Salı

Kuşlar Şiiri İlhan Berk'ten...

KUŞLAR

Öğle düşmüştü, yaralı bir kuş gibi ovaya
Ölü günün esri ipiyle vardığımızda.

Bir asker, iki adam, sonra yine iki adam
Denizi önlerine çekmiş konuşuyorlardı.

Tam işte orda birden bizi bırakıverdiler: Bizim
Baştan beri konuşmalarımıza katılıp gelen kuşlar.

Selamlayıp yerlerimizi daha yeni almıştık ki
"Kuşları neden bıraktınız?" dedi, uzun biri.

"Yerimiz vardı," diye ekledi  ocaktaki adam
Daha çok deniz kıyılarına çalan sesi.

Sonra herkes kendi dünyasına daldı
Geçti geçmez dediğimiz zaman. Kuşları unuttuk.

Akşamla rüzgâr çıktı: Adamı alır atından.
İlk biz, sonra denizi önlerine alanlar kalktı.

Atları tam yola çekiyorduk ki baktık
Çığlık çığlığa bizi bekler bulduk kuşları.

İlhan Berk